kahve bilimi : süt hakkında bilmeniz gereken her şey -1
barista
olmak, üç ana üründe uzmanlaşmaktır : kahve, su ve süt. espresso arkasındaki
bilim çoktan kapsamlı bir şekilde ele alındı ve su kimyası ile ilgili de son
zamanlarda bir bilgi akışı oldu ... ama henüz süt hakkettiği kadar incelenmedi.
bu
yüzden bugün, sütün ne olduğunu tam olarak irdeleyeceğiz. farklı ( kahveli ) içecekler için en iyi sıcaklığın ne olacağı, tam yağlı veya yağsız süt mü satın
alacağınız gibi konular hakkında kararlar almanızda bu yazılar yardımcı olacaktır.
süt
nedir ?
temel
bilgilerle başlayalım. bu biraz teknik. hatta okulda kimya derslerine
dönmüşsünüz gibi hissedebilirsiniz. endişelenmeyin, çünkü senin için bu konuyu
iyice kurcalayıp, açacağız.
sütün
kimyasal yapısı birkaç sınıflandırmaya tabi tutulur. bilimsel olarak, "su
bazlı bir çözelti içinde dağılmış sıvı yağ kürelerinin emülsifiye likit türü
bir kolloid olarak anılır. ingilizcede, "buna suda eşit şekilde dağılmış,
ufacık bir grup minik protein parçacıkları, yağ ve diğer hoş katı maddeleri"
denir. ana bileşenler su, protein, yağ, şeker ( karbonhidratlar ), vitaminler,
mineraller ve çeşitli tuzlardır.
kahve
hazırlama bağlamında, barista'nın bu bileşenlerin nasıl etkileşime girdiğini
anlaması esastır. bu okuyacaklarınız, bunların ( kahveli ) içeceklerinizi nasıl
etkilediğini size açıklayacaktır.
laktoz,
başka deyişle bir sütü ne kadar ısıtmalı ?
laktoz
galaktoz ve glikoz adlı iki tekli şeker halkasından ( monosakkarid ) oluşan bir
ikili şekerdir ( disakarit ). kimyasal çizimi şu biçimdedir :
laktoz
bir şeker olarak sınıflandırılmış olsa da, normal şeker ( sükroz : çay şekeri
olarak bilinir ) tatlılığının yalnızca % 16'sı tatlığındadır. ayrıca ilginç bir
şekilde ısı ve hidroliz uygulamasına ( su kullanarak içindeki moleküllerin
birbirinden ayrılması ) tepki verir. buharla
süt pişirmenin karışıma hem ısı, hem de su katmakta olduğunu biliyorsunuz.
buğulanmış bir sütün bir ocak üzerinde ya da bir mikrodalga fırında ısıtılmış
sütten daha tatlı olmasının nedeni de ( sıcak buharla ortama hem ısı, hem de su
verilmesi glikozu galaktozdan ayırarak tatlılık puanı laktozdan daha yüksek
olan iki şeker ortama salınmaktadır ) budur.
buharla
süt pişirme için en uygun sıcaklık baristalar arasında sıcak bir tatışma
konudur, ancak bu tartışmanın temelinde şu soru vardır : "hangi sıcaklıkta
sütteki şekerlilik en maksimumdadır ?" ( sütün yanmasının önemi yok mu ? sütü yanması ne demek ? soranlara açıklarım ).
doğru
yanıt, laktoz içeriğinin miktarının sıcaklığa göre gerçekten çok daha önemli
olduğudur ! laktoz içeriği daha yüksek olan bir süt, hangi sıcaklıkta buharla
pişirdiğinize ( pek ) bakılmaksızın, diğer sütlerden daha şekerli olarak tadılacaktır. tersine, düşük
laktoz içeriğine ( % 3 altında ) sahip bir süt, hangi sıcaklıkta pişirseniz,
pişirin, çok arzu edilen tatlılığı vermeyecektir. sizi rahatlatacaksa, kafelerde
bulabileceğiniz çoğu ticari süt markası % 4-5 arasında laktoz içeriğine
sahiptir. ( türkiye'de satılan sütlerin ne kadar laktoz içerdiği maalesef ambalajda belirtilmiyor. yalnızca karbonhidrat değeri verilmektedir ).
peki
neden sıcak süt daha tatlı olarak hissediliyor ? çünkü insan dili doğal olarak yediği/içtiği şey
daha sıcak olduğunda, tatlılığa daha duyarlıdır. bu, soğuk bir sodanın neden terahlatıcı ve dengeli bir
şekerliliği olduğunu, sıcak olduğunda ise neden rahatsız edecek kadar tatlı
olduğunu açıklar.
dikkat
çeken bir şey, ısının proteinleri etkilediğidir. bu nedenle "yanmış"
süt daha incedir ( ısı, mekanik çırpılma, ortamdaki ph gibi etmenler ) onların dördüncül, üçüncül ve ikincil yapılarını bozarak, sarmal karışık paketlerden,
düz, zincirlere dönüştürür ki, buna "denatürasyon" denir. sonuçta onların kapladığı hacmi inceltirken, özgül kütlelerini artırır ). ısının bu etkisi ile sütün en önemli whey proteini olan beta laktoglobulin 70-75˚c’de denatüre olur ama süt proteinlerinin % 80’ini
yapan kazein 160 derecede denatüre olur. bu nedenle "yanmış" süt
daha incedir. sütün yanmış olması, sütün kıvamını etkiler,
sütün tadını değil ( burada yanmış sütten kasıt, kahverengi-siyahlık derecesinde bir yanmışlık değildir; 70-75˚c’yi aşmış sıcaklığı olan bir sütten bahsedilmektedir ).
başka
bir eğlenceli antiteyi de, mutfak dünyasından vererek anlatayım. birkaç klasik
fransız yemek tarifi vardır ve beşamel sos bu ısıl değişimin pozitif
kullanımına en iyi örnektir. beşamel sos için sütü yakmanızı gerektirir. bu
mantıklıdır, çünkü yanmış sütün daha ince bir
kıvama gelmesi ile soslara entegre edilmesi daha kolaydır ve bu halde
iken topak oluşturma şansı da azalır.
piyasada
birkaç markanın laktaz adlı bir enzimle laktoz adlı süt şekerini daha tatlı glikoz ve galaktoz
şekerlerine dönüştürmüş laktozsuz süt ürünleri vardır. sonuç
olarak, laktoz içermeyen süt bizlerde sütün şekerle tatlandırılmış gibi bir his uyandırır.
protein,
diğer bir ifadeyle köpüğüm nasıl iyi olacak ?
yağ
ve laktoz arkadaşlarınız olsaydı, protein, gerçekten doğum günü partilerine hiç
davet etmediğiniz silik, akla gelmeyen bir eleman olurdu. bence bu kısmen protein hakkında
konuşmanın pek de heyecan verici olmamasından, aynı zamanda bizi üzerimizde doğrudan hissedilebilir bir etkisinin daha az olmasından ve tadının olmamasından kaynaklanmaktadır. ama proteinlere
buharla pişirilme ve köpürme bağlamından bakacak olursak, muhtemelen protein sütün en önemli
bileşenidir.
sütün
içinde iki ana protein vardır: kazein ( toplam süt proteinlerinin % 80'ini
yapar ) ve peynir altı suyu proteinleri (% 20'sidir ve süt
albümüni ( laktalbümin ), süt globülinleri ( laktoglobülinler ve immünglobülin )).
ilginç olan süt proteinlerinin kısmen hidrofobik olmasıdır. tamam,
anlıyorum, bana ( anlamamış gibi ) boş
boş bakıyorsun. demek istediğim, protein zincirinin bir ucunun suya yapışmak
istediği ( su sever : hidrofilik ), ancak diğer ucunun su cehenneminden
uzaklaşmak istediğidir ( sudan korkar : hidrofobik ). aslında protein, süte
opak, beyaz renk verir. ve en önemlisi de, protein sütteki köpük yapısının
oluşturulmasından sorumludur.
bunun nasıl çalıştığını açıklayayım. çok renkli plastik topları olan dev
bir top havuzunu düşünün. şimdi, bir saniye için, bütün bu topları olta ipi ile
veya bunun gibi bir şeyle birleştirerek, tesbih gibi dizli bir top halatı
oluşturduk. bu halatlar birbirine dolanmış ve birbirleri ile karışmıştır,
böylece bu top havuzuna atlayabilir ve içinde herhangi bir engel oluşturmadan
yüzebilirsiniz.
birden,
bu havuza buhar ( buharla pişirilen süt gerçeğinde ise ısı, su ve hava ) eklenir ! ahhha ! kaos
başladı !
isı,
zincirleri daha küçük küçük parçalara bölerken, bazıları da dizildiği ipten
koparak, çözülmeye başlar. ve işleri biraz daha da kaotik yapalım; toplar da işin
içine girsin ve doğal olarak su ve toplar birbirini itecektir.
çevrelerindeki hava kabarcıkları da bu topların etraflarını saracaktır, çünkü bu ortamda hava kabarcıkların sarıldıkları, yapıştıkları tek şey bu toplardır. birden bire, hava ve
toplardan oluşan ızgara benzeri bir yapı oluşur ... köpük gibi görünüyor, değil
mi ?
daha
iyi görsel bir anlayış için daha gevşek bir köpük resmedilmiştir.
bunun
anlamı, sütte daha fazla protein varsa ki örnekte toplar proteinleri temsil etmektedir, daha kararlı bir köpük yapısına sahip olmasıdır. doğal olarak üretilen
sütün genellikle% 3.3'lük bir protein içeriğine sahip olmasına karşın, çoğu
ticari süte, ısıyla ilgili homojenleştirme işlemini daha da kolaylaştırmak
için, daha fazla protein eklenir. yani aldığınız sütte protein oranı muhtemelen
% 3.6-4.1 arasında olmalıdır ( ülkemizdeki ticari sütlerdeki protein oranı %
3'tür ).
yazan : christine s.
editör : t. newton tarafından düzenlenmiş
fotoğraflar : chris pelliccione
Yorumlar
Yorum Gönder